Gerd Müller Alman Milli Takımı'nda gol sevinci esnasında

Ekole Karşı!

Alman futbol ekolü ve aslında onun en doğal belirleyicisi ve sonucu olarak Bayern Münich Kulübü, tarihinde ikinci bir Gerd Müller yaratma çabasına giriyor. Pep Guardiola ile 2014-2016 arasında denenen pivot santrforsuz hücum seti, bu yıl Liverpool'dan alınan Sadio Mane ile tekrar denenebilir.
Alman futbol ekolü ve aslında onun en doğal belirleyicisi ve sonucu olarak Bayern Münich Kulübü, tarihinde ikinci bir Gerd Müller yaratma çabasına giriyor. Pep Guardiola ile 2014-2016 arasında denenen pivot santrforsuz hücum seti, bu yıl Liverpool'dan alınan Sadio Mane ile tekrar denenebilir.

Bayern taraftarları ve Alman futbol camiası için tarihin en önemli golcülerinden biri Fischer ile birlikte şüphesiz ki Gerd Müller. Kısa oyuncu profili o yıllarda ilk kez forma giydiği maçlarda eleştirilen Müller, kendisinin fiziğinin bir forvet veya bitirici oyuncuda olmaması gerektiğini iddia edenleri mahçup etmeyi başarmıştı. Ceza sahası içinde bir forvet oyuncusuna gelebilecek her türlü topta hatta bazı imkansız toplarda dahi gol çıkarmayı başaran efsanevi golcü, son 50 yılda Alman Milli Takımı ve kulüp takımlarında oynayan en kısa golcü, aslında bu yönüyle gelmiş geçmiş tek örnek de diyebiliriz.

Gerd Müller kaç kez gol kralı oldu?

Gerd Müller, kariyeri boyunca 17 kez gol kralı olma başarısını gösterdi. Buna karşılık penaltı performansı tam bir faciaydı. Kariyerinde kullandığı 63 penaltının tam 16 tanesini kaçırdı. Aslında o yıllardaki sert futbolu düşündüğümüzde Gerd Müller’in bu kadar çok krallık yaşaması ve golle buluşmasının yanında çok az penaltı kullandığını da göz önünde bulundurmak gerek.

Gerd Müller hava topu mücadelesini kazanıp golü atarken

Müller’i Müller yapan en önemli özelliği çok seri olması, ceza sahası içinde her topa şut atabilme yeteneği ve özellikle çift ayak sıçrama kabiliyetinin üst düzeyde olmasıydı. O dönemde yanındaki uzun Alman oyunculardan seken karambol diyebileceğimiz pozisyonları karambol olmadan gole çevirerek çok sayıda gol attı. Pozisyon bilinci, günümüz modern futbol anlayışına göre dahi çok üst düzeyde bir yıldızdan bahsediyoruz.

Müller, kendisini efsane yapan bu özellikleri ve attığı gollere rağmen aslında bir takım için hücumda hiç bir zaman birinci opsiyon değildi. Onun bitiriciliğini kullanmak için seçilen oyun planları ve arkada sürekli baskı kurmayı başaran güçlü oyuncular ile tam 17 gol krallığı yaşadı.

Pep Neden Sevilmedi?

Müller’e kısa bir değindikten sonra bu başlık da nereden çıktı diyebilirsiniz. Kısmen haklısınız ama büyük resmi görmek için küçük parçaları da toplamak lazım. Pep Guardiola, Bayern Münich ve Alman futbolu için başarı kazanmasına ve istikrarlı olmasına karşılık en sevilmeyen teknik adam olabilir. Guardiola, geçiş hücumlarını ve hızlı pas trafiğini dikte eden, oyuna her zaman serin kanlı ve sert bir taktik disiplinle başlayan bir teknik adam olarak geldiği Münich’te ilk olarak Mario Mandzukic ve kariyerinin sonlarına yaklaşmış Claudio Pizarro gibi isimlerle çalışmak istemedi. İlk sezonun başında Mandzukic’i ikinci sezonun başında ise emekli olmayı düşünen Pizarro’yu takımdan gönderdi.

Pep Guardiola 2015 ve 2016’da iki kez Bundesliga’yı kazandı.

İşte bu hamlenin ardından tüm Bayern taraftarları aslında baskın oyun karakterini benimsemiş bir grup olmasına rağmen, Alman ekolünün en belirgin özelliği olan hava hakimiyeti ve pozisyon bilinci üst düzeyde olan bir santrforları olmayacağını öğrendiklerinde önyargılar başladı.

Bu tartışmalar içinde yeni transfer edilen ve aslında oyunun onun üzerinden döneceği düşünülen Lewandowski gibi bir gol makinesinden de Guardiola’nın kendi oyunundan taviz vermemesi nedeniyle yeterince faydalanılamaması, ilk sezonunda Guardiola’nın kredisini azaltmıştı.

Robben-Ribery-Lewandowski ile Gol Üretemedi

O dönem dünyanın en iyi kanat oyuncuları olarak gösterilen Arjen Robben ve Frank Ribery ikilisi, belki de dünya üzerinde birlikte oynamak isteyecekleri tek santrfor Lewandowski ile buluşmuştu. Ancak Lewandowski, o sezon Bundesliga’da sadece 17 gol atabildi. Bu sayı, Bayern Münich kadar hedefi belli olan ve baskın bir takımın santrforunun atabileceği minimum sayı olabilirdi.

Lewandowski – Ribery – Robben

İstatistikler her zaman gerçeği ve oyunu yansıtmıyor olsalar da o sezon Guardiola’nın Mario Götze ile sürpriz bir santrfor yaratma çabası, Bayern’in keyif veren futbol anlayışını paralize etmişti. O dönem Kroos’un takımdan ayrılması, üstüne Müller’in yerine ısrarla Götze’yi tercih eden Guardiola’nın inadı, izlenmeyi hakeden Bayern futbolunu ortadan kaldırmıştı.

Tempoyu düşüren, rakibin yerleşmesine izin veren bu oyun anlayışında kural Götze’yi mutlaka oyunda tutmaktı. Ancak artan tepkiler ve Götze’nin yaşadığı performans düşüklüğü(ki ben bunu da Guardiola’nın sistemine bağlıyorum) Guardiola’yı taviz vermeye zorladı. O dönem kulüp yönetiminin de müdahalesi ile bir sonraki sezon daha doğru bir kadro yapılanmasına gidilince Lewandowski oyunda özgürlüğünü ilan etmeyi başardı.

2014-2015 sezonu Lewandowski’nin kariyerindeki ilk Bundesliga sezonuyla beraber en az gol ürettiği sezon oldu.

Sadio Mane ile Geçiş Mümkün Mü?

Şöyle biraz gerilere gidince Alman Futbolu ve Bayern için Hörst Hrubesch, Jurgen Klinsmann, Oliver Bierhoff, Karsten Jancker, Geovane Elber, Claudio Pizarro, Roque Santa Cruz, Roy Makaay, Mario Gomez, Luca Toni, Miroslaw Klose gibi oldukça uzun, duvar olabilen ve kesinlikle pozisyon bilgileri üst düzeyde olan santrforlar ile başarılı oldu.

Yazımın başındaki Müller ile kazanılan başarının temeli, statik savunmalara karşı başarı kazanılmasını kolaylaştırmak üzerine seri bir oyuncunun iş bitirmesine dayanıyordu. Ancak günümüzdeki alan savunmaları ve atletik özellikleri üst düzeyde olan savunmacılar ile topu yere indirerek özellikle set hücumu yapmayı denemek oldukça yorucu.

Sadio Mane, Liverpool’da en başarılı olduğu sezonda önündeki iyi deplase olan, stoperleri dağıtan santraforlar ile başarılı oldu. Bayern’de ona benzer özelliklere sahip çok fazla oyuncu var, 4-6-0 gibi bir oyun denemesi yapılacaksa bu kesinlikle alışkanlıklarını değiştiren 1940 model mercedes motoruna benzeyecektir. Nagelsman ne düşünüyor elbette bilmek imkansız ancak Juventus’tan alınan De Ligt hamlesi ile biraz daha Ottmar Hitzfeld’in her ne kadar bir hezimetle sonuçlansa da Şampiyonlar Ligi Finali’ni son dakikada yediği iki golle kaptıran Bayern’ine yakın bir düzen görebiliriz.

Geride Upamecano, De Ligt ve Hernandez ile oluşan üçlüyü Pavard ve Davies ile tamamlayan, bu iki oyuncunun hızlı oyuna çıkmasını da değerlendirerek geçiş hücumunu çok etkili yapan bir takım olmayı amaçlıyor. Nagelsman’ın bu oyununu ne kadar istasyonsuz uygulayabileceğini göreceğiz. Elbette Mane, bu oyunun merkezinde, sağında ya da solunda bir gezgin olarak kullanılabilir.

Soru Şu: Yükü Kim Çekecek?

Leipzig’ten iyi tanıdığımız Marcel Sabitzer, Joshua Kimmich ve Leon Goretzka orta alanda hem rakibi karşılamak hem de yüksek pas isabetiyle oyunu akışkan tutmak zorunda kalacak isimler. İç saha maçlarında Musiala, Müller, Mane, Ginabry, Koman ve Sane ile oldukça baskılı bir takım izleyebiliriz. Elbette bu 5’linin yanında birer hücum opsiyonu olabilen Pavard ve Davies’i de düşünmek gerekiyor.

Deplasmanlarda skor almak isteyecek Nagelsman, biraz daha sabırlı bir oyunla bu kez bekleyerek kazandığı topları değerlendirebilecek süratli oyunculara ve oyuncularının devamlılığına sahip bir teknik adam. Burada Bayern Münich’i bekleyen önemli tehlikeler Upamecano’nun çok seri ancak bir o kadar dengesiz bir stoper olması, De Ligt’i bu yüzden aldıklarını düşünüyorum. İç saha maçlarında her ne kadar takımın en iyi geri koşan oyuncularından biri olsa da Upamecano, beklenmeyen hatalarda çürük elma olacaktır.

İkinci konu ise özellikle sezonun ilk maçlarında golün geciktiği anlarda yazının da temel konusunu oluşturan Alman ekolünün temeli yüksek bir pivotun kadroda bulunmayışı olabilir. Guardiola’nın kendi eliyle eksilttiği, Lewandowski’ye ise istediği özgürlüğü vermediği bir oyun yapısındaki o takımın, bugün olan takımdan teknik olarak daha yetersiz olduğunu söylemek oldukça yanlış olur.

Tüm bu beklentiler ve soruların arasında kendi futbolumuzu gözümüzün önüne getirdiğimizde; ekol olmayı bir kenara bırakıp günlük başarılarda ve anlık pozisyonlarla alınan skorların peşine düşülmesi gerçekten can sıkıcı.

Gerd Müller, Alman Milli Takımı’ndaki gol sevinci esnasında

Kıssadan Hisse!

Bugün bahsettiğim Bierhoff, Jancker, Hrubesch, Luca Toni gibi isimler kendi yetiştikleri sistemler için eğitilmiş, bazı oyunları ezberlerine almış oyuncular. Türkiye’de alt yapılarımızda öğretilen santrfor hareketleri, toplu ve topsuz oyun bilgilerini alan çok sayıda gencimiz; aslında 14-15 yaşında fiziksel gelişimi desteklenmiş olsa bir Luca Toni olabilir. Ancak Türk futbol yapısı, oyuncunun fiziki durumunu anlık değerlendiren yüzeysel araştırma ve tarama faaliyetleri ile gerçekten uzak bir gelişim direktörlüğü furyası ile gençlerimizi heba ediyor.